Ziyaretçi
İnsan askerde olduğu zaman
anlattığı hikayeler de hep askerlik üzerine oluyor. Tıpkı “erkeklerin askerlik
maceraları” gibi. Herkes bilir, iki askerlik arkadaşı bir araya geldiği anda,
etraftaki herkese ızdırap olan askerlik anıları ortalığı kasıp kavurur. İşin
kötüsü yaşı gelmiş her erkek askerlik yaptığı için herkesin benzer hikayeleri
olur. Herkes başlar anılarını anlatmaya. Olan masada o sırada tesadüfen ya da
zorunlu olarak bulunan bayanlara olur. Onlar sadece birbirlerine “bizim beyin
kusuruna bakmayın askerlik denince böyle oluyor” bakışları atarlar. Bir de
ortamda askerliğini yapmamış bir genç arkadaş varsa eyvah! Sabaha kadar ona
öğüt üstüne öğüt verilir. O yüzden bu gibi durumlarda “Ben de önümüzdeki ay
gidiyorum” falan demeye kalkmayın. Sabaha kadar esir olursunuz. Öğüt verenler
sizden büyük olduğu için bir şey de diyemezsiniz, öylece bakar, içinizden“sızsa
da gitsek” dersiniz. Bu da benden size öğüt.
Askerlikte, ziyaretçi önemli
bir hadisedir. Sizi askeri ortamdan alır götürür. Bir süre için her gün mıntıka
temizliği yaptığınız masalar gözünüze güzel görünür. O öğlen (ya da akşam)
asker tayını yerine börek yemenin mutluluğu şişmiş yanaklarınızdan hemen
okunur. Hele bir de uzak bir memleketten gelen akraba falan varsa, elinizdeki
yiyecek torbalarını nereye saklayacağınızı bilemezsiniz. Anne, baba, teyze,
amca neyse artık sürekli “Neye ihtiyacın var oğlum?” “Oğlum şundan da ye.
Hatırım için bak!” diyip sizi şımartır. Bilmemkaç gündür komutanlardan fırça
üstüne fırça yemiş biri için bu tür şımartılma günleri terapi gibidir. İnsan,
er değil de birey olduğunu hatırlar. Kendine gelir. Öyle ki, o sırada dünyayı
umursamazsınız.
Ziyaretçinin en kötü tarafı
gidişidir. Kalabileceği kadar kalan yakınlarınız, “Eh artık bize müsaade”
dediğinde, ilk başta pek bir şey hissetmezsiniz. Onlar da insan, onların da
yapacak işi, gücü var. Ne yani asker gazinosunda çadır mı kuracaklar? Tabii ki
gidecekler. Toparlanmaya başlarlar. Siz de iyi bir evlat olarak onlara yardım
edersiniz. Hala bir sorun yoktur. Vedalaşılır. Sarılınır, “Gene geliriz biz,
sen merak etme.” ler havada uçuşur. Sonra gelenler birer birer nizamiye
kapısından geçip kimliklerini almaya başlarlar. İşte burada gırtlağınızda bir
şeyler düğümlenmeye başlar. Atilla Atalay tabiri ile “ Yavru kedi mi yuttum?
Niye gırtlağım tırmalanıyor bu kadar?” olur. Ancak hala kendinize hakimsiniz.
Ailenize, onlar giderken ne kadar üzgün olduğunuzu asla belli etmeyeceksiniz.
Siz o ailenin biricik oğlusunuz onlar da sizin biricik aileniz. Sizin
üzüldüğünüzü, hatta ağladığınızı hayatta görmemeliler. Zira o zaman onlar da
ağlar, o zaman siz kendinizi tutamazsınız. Kendi kendinizi telkin edersiniz.
İçinizden şafağınızı sayarsınız. “Şu kadar gün sonra hep beraber yemek
yiyeceğiz” falan dersiniz. En son arabaya binerler ve birlik kapısından
çıkarlar. Son bir kez bakarlar ve el sallarlar. O sırada siz artık kendinizi
tutamazsınız. İçinizde çığlık çığlığa “GİTME!” dersiniz. Kedi çoktan gırtlağı
yırtmış dışarı çıkmaya başlamıştır. Gözleriniz o kadar sulanmıştır ki el
salladıklarını ancak seçebilirsiniz. Siz de el sallarsınız ve yaşarmış
gözlerinizle gülümsersiniz. Çünkü o mesafeden gözyaşı belli olmaz ama gülüşünüz
bir kilometreden bile belli olur. Siz asla üzgün değilsiniz. Burada çok rahat
askerlik yapıyorsunuz. Onların bilmesi gereken bu kadar. Ziyaretçi yerinden
koğuşunuza giderken en az adam olan yolu seçersiniz. Hatta belki hiç kimsenin
olmadığı yollarda biraz yürürsünüz. Zira ağlamak her zaman zayıflık
göstergesidir. Diğer askerler de ağladığınızı görmemeli. Kendinizi toparladığınızda
elinizdeki yiyecek torbalarını güvenli bir yere saklayıp koğuşa dönersiniz.
Eski halinize dönmüş bir er olarak günlük muhabbetinize devam edersiniz.
İlk ziyaretçim geldiğinde bu
anlattıklarımın hiçbiri başıma gelmemişti. Zira iki teyzem de askerlik yaptığım
şehirde yaşıyordu ve neredeyse her hafta sonu bir gün ziyaretime geliyorlardı.
Ziyaretçi benim için gayet normal bir şeydi. Hatta börek getirdikleri için iyi
bir şeydi. Ancak Haziran ayının ilk hafta sonu İzmir’de doktor olarak askerlik
yapan arkadaşım ziyaretime geldiğinde işler biraz değişti. İstanbul’da hergün
görüştüğüm arkadaşımı iki aydır görmüyordum. Onun da kasımda askere gittiğini
düşünün. Aslında iki ay falan değil, epeydir görüşmüyorduk. Askerde insan biraz
sertleşiyor. Onu bu kadar özleyebileceğimi hiç düşünmemiştim. O hafta sonu
cumartesi çarşı iznim vardı. Kışlanın kapısından uçarcasına çıktım. Minibüs
şöförü arabayı katil gibi kullanıyordu ama bana gene de yavaş gidiyoruz gibi
geliyordu. Neyse buluştuk. Ne zamandır birlikte doğru dürüst vakit
geçirmemiştik. O gün gerçekten eğlendim. Hatta akşamın nasıl olduğunu fark
etmedim bile. Akşam beni kışlaya bıraktığında sorun yoktu. Nasılsa yarın da
ziyaretime gelecekti. Ertesi gün kalk saatinden sonra vaktimi nizamiyede
geçirdim. Zaten kısıtlı olan zamanı, beni arayarak geçirsinler istemiyordum. Ne
zaman geldi ne zaman gitti hatırlamıyorum. Sadece gitmeden önce “Bana müsaade”
dedi. Eh. Adam hafta sonu için buraya kadar gelmiş. Daha 9 saatlik yolu var.
Gazinoya çadır kurmayacak herhalde. Tabii ki gidecek. “Tamam” dedim ve
getirdiği kebabın çöplerini toplamaya başladım. Ayağa kalktık. Ben daha önce
çok ziyaretçi yolladım. Bu da bir ziyaretçi. Ne var? “Ben gene gelirim.
Özellikle senin çarşına denk gelen bir zamanda gelirim. Sen merak etme” dedi.
Adama bak. Ben neyi merak edeceğim ki? Benim kalmış şurada 100 günüm. 100 gün
sonra gene beraberiz. “İyi, iyi” dedi. ”Seni gerçekten iyi gördüm. Sevindim.”
Bu ne ki. Ben daha neler gördüm. Alt tarafı 100 günü mü kaldıramayacağım?
Nizamiye kapısından içeri girdiğinde o kedi de ufak ufak yukarılara tırmanmaya
başladı. Arabaya binmeden önce sarıldık. Kediyi yutmak için gerçekten çaba
sarfediyorum. Ziyarete dair en son hatırladığım şey salladığı eli. Arkasından
baktığımdan o kadar emin ki bana bakmadan elini arabadan dışarı uzatıp önce
sallıyor, sonra da tekrar buluşacağız işareti yapıyor. Ben buğulanmış
gözlerimin arkasından gülümsüyorum. Olur da aynadan falan bakıyorsa diye. Araba
virajı alırken bana neden bakmadığını anlıyorum. Aynı kediden o da yutmuş,
gözlerini siliyor.